Tuesday, June 10, 2008

KISA KISA #6 : Kalas

KALAS


Wolfmother, Witchcraft, The Sword ve hatta biraz da Mastodon gibi yeni nesil gruplar vesilesiyle Doom ihtiva eden, alabilğine eski bir sounda sahip gruplar arzı endam etmekte sert müzik camiasına. Kaliforniyalı 5’li Kalas da bu tip gruplardan biri. Yine bu sayfada okuyacağınız Dirty Rig gibi onlar da başka bir gruptan yaptıkları transfer ile işe “1-0” önde başlayanlardan. High On Fire’ın gitaristi Matt Pike’ı kadrolarına vokalist olarak “şimdilik” dahil etmeleri sayesinde TeePee Records’un ilgisini çekebilen Kalas, orta tempolu, hipnotize edici şarkılarıyla Ozzy’siz bir modern zaman Black Sabbath’ı (ve biraz da Candlemass’i) etkisi yaratıyor kulaklarınızda ve zihninizde. Albüm boyu, ordan burdan kulağınıza çalınan NWOBHM etkileri de cabası.

BOYSETSFIRE - The Misery Index: Notes From The Plague Years [2006]


BOYSETSFIRE
The Misery Index: Notes From The Plague Years [2006]
Equal Vision Records


İlk plaklarını kendileri basan, ama basılan 700 adet plağın paraları yetmediği için sadece 250 adetine kapak kartoneti bastırabilen, ilk turneye çıkış denemelerinde, otellerde kalamadıkları için (evet paraları yetmediği için) konser sonrası buldukları en yakın nehirde duş alan, ilk Avrupa turneleri için ceplerindeki tüm parayla “Avrupa Turu” özel t-shirtleri bastıran fakat bir tane bile satamadan geri dönen, her albüm sonrası yeni bir plak şirketiyle anlaşmak zorunda kalan, “sayın(!) başkan’a fazla yüklenmiyor musunuz?”, “bu albümde bir tane bile single potansiyeli olan şarkı yok, tekrar kaydetseniz?” gibi plak şirketi dürtüklemelerine maruz kalan bir gruptan bahsediyor bu kritik yazısı; Boysetsfire’dan. İki gitaristleri Josh ve Chad tarafından verandalarında henüz yaşları tutmadığı için gizli gizli bira içerken kurulmasına karar verilen grup (diyalog şöyleymiş: “Bir grup kuralım mı?” – “Olur!”), yıllar içinde epey maceralı ve deneme-yanılmalı bir hale gelecek kariyerlerine o gün start vermiş. Hardcore’un farklı taraflarıyla iştigal eden müzisyenler için uydurulan post-hardcore tanıma uygun bir hatta müzik yapan Boysetsfire, zaman içinde daha az olanaklara sahip, daha küçük plak şirketlerine geçtikçe (geleneğin, alışık olduğumuzun tam tersine ticarileşmeden) daha dinlemesi kolay (ama sözleri hala epey can yakıcı) şarkılar üzerine gitmeye başlamış. The Misery Index... de bu evrimin son halkası. Aklınızda dinler dinlemez yer edecek, zekice yazılmış, politik ama bir yandan da epey kişisel şarkı sözlerini tatlı tatlı dinleyiciye zerk eden bir ses (Nathan Gray), grubun artık tabiri caizse “olgunluk” dönemine girdiği, kızgınlıklarını daha yumuşak böylece de daha farklı kitlelere de duyurabilecek bir formatta müzik yapmaya karar verdiğinin sinyallerini veriyor. Pop alaşımlı ama alabildiğine tutku ve içtenlik dolu müthiş melodiler, punk’ın üç akorlu formatından math-core’un delişmen rifflerine göz kırpan gitarlar, politikacı demeçlerinden alınma sample’lar ve “Buna hala rock müzik mi diyorsun? E nerede bunun tehlikeli olduğu günler?” gibi şarkı sözleri duymaya hazırsanız buyrun “Veba yıllarından notlar”a. Eğer bir gün birileri size albümün ilk parçası Walk Astray’de olduğu gibi “Masumiyetimizi elimizden aldıkları gün sen neredeydin?” diye sorarsa “Buradaydım” diyebilmek için iyi bir başlangış olabilir Misery Index... albümü! En azından şu sıralar olan biten her şeye tanıklık ettiğinizi, farkında olduğunuzu ileride bir gün tekrar hatırlayabilmek için.

[9]

Tuesday, June 3, 2008

-- Kısa ve Kısa

Napalm Death – Utopia Banished
(Earache Records)
Napalm Death diskografisinin gözde albümlerinden, death ve grindcore’un melezlenmesinin en saplam örneklerinden biri bonus DVD desteğiyle tekrar piyasaya sürüldü. Arşive eklemeniz için tam zamanı.

Stonerider – Three Legs Of Trouble
(Trustkill)
Bir nevi AC/DC’nin modern metal/rock camiasındaki reenkarnasyonu gibi tınlayan Atlanta’lı genç grup bu ilk albümleriyle, bir yandan “Hair Of The Dog” coverıyla Nazareth’e saygıda kusur etmiyor bir yandan da metalcore zehrinin(!) etkisi altındaki genç jenerasyona klasik rock’ın günümüz prodüksiyon estetikleriyle bir araya geldiğinde hala çok ilgi çekici olabileceğini ispatlıyor.

Atrocity – Werk 80 II
(Napalm Records)
Liv Kristine (Leave’s Eyes, eski Theater Of Tragedy vokali) ve Alex Krull çiftinin uzun(!) saçlısı, Bay Krull, görece başarılı olan Werk 80’in yıllar sonra bir ikincisini (hiç gerek yokken) bu yıl yayınlamakta sakınca görmemiş. 80’li yılların synth-pop klasiklerinin tahammül fersah Atrocity versiyonlarını barındıran albümün tek dişe dokunur yanı kapağını süsleyen Dita Von Teese gibi görünüyor.

Eluveitie – Slania
(Nuclear Blast)
İsviçreli dokuzlu (evet dokuz müzisyenden oluşuyor Elueitie) kuzeyli grupların geleneksel müziklerini modern ekstrem metalle harmanlamalarının kısa yoldan ünlü olmak için çok parlak bir fikir olduğuna karar vermiş olacak ki, bir de biz deneyelim demişler. Sadece folk tandanslı metal sevenlerin ilgisini çekebilecek bir albüm.

Death Angel – Killing Season
(Nuclear Blast)
2004’te, 13 yıllık aradan sonra yayınlanan ilk stüdyo albümleri “Art Of Dying” ile tüm thrash sevenlere ne varsa eski topraklarda var dedirten Death Angel, yeni albümleriyle bu tespiti daha da güçlendiriyor. Velvet Revolver, Rush ve Foo Fighters’ın Grammy ödüllü prodüktörü Nick Raskulinecz’in çıkardığı iş de cabası.

Thursday, January 24, 2008

ATREYU - Lead Sails Paper Anchor [2007]

Atreyu
Lead Sails Paper Anchor [2007]
Roadrunner Records

Sırf meraktan hiç istemye istemeye Atreyu’nun yeni albümünü download ettim. Ne? Bir de para mı verseydim böyle(true metalden nasibini almamış!!- selamlar, saygılar Tolga bey! : P) bir gruba! Lakin işler beklediğimin tam aksi istikametinde çıktı ve açıkçası halk(!) içinde “döt olmak” olarak tabir edilen duruma cuk oturan bir an yaşadım. Teşekkürler Atreyu, ters köşeye yatırdınız beni! Ne oldu mutlu musunuz artık?? Silin o yüzünüzdeki sırıtmayı yoksa geliyor şamar!?! Neyse efendim, bu satırları esas yazma sebebimize geri dönelim: Uyduruk gitar riffleri ve detone vokaller ihtiva eden albümler yayımlayan, metalcore camiasının patlamasıyla bir anda kendilerini genç kızların sevgilisi konumunda bulan Kaliforniya, O.C.’li grup (evet o dizinin geçtiği havalı yerden geliyor kendileri) Avenged Sevenfold’un geçirdiği değişimin bir benzerini yaşayarak kendilerini bir anlamda yeniden yaratmış Lead Sails Paper Anchor ile. Sound olarak fazlasıyla kolay dinlenebilen, pop duyarlılığına sahip, klişelere epeyce yakın duran şarkılardan oluşan dördüncü Atreyu albümünün en büyük özelliği iyi bestelerden oluşması. Artık kendilerine metalcore gubu demek için bin (hatta mümkünse daha da fazla) şahit lazım. Rock’n roll, punk, modern metal, küçük bir doz da olsa Emocore ve hatta Faith No More (bonus track olarak Faith No More’un akıllara ziyan güzellikteki şarkısı Epic’i seçmişler) sularında yüzmeye karar veren Atreyu, vizyonunu fena halde genişletmiş ve bunda gayet başarılı olmuş görünüyor.
[7]

DROWNING POOL - FULL CIRCLE [2007]

Drowning Pool
Full Circle [2007]
Eleven Seven Records

Bir yerden sonra sürekli ivme kaybeden ve dibe doğru hızla düşüşe geçen bazı gruplar vardır. Kariyerlerindeki bazı keskin virajları alamazlar ve kendilerini piyasanın dışında buluverirler. Drownin Pool böylesi gruplardan. 2001 albümleri Sinner’dan çıkan Bodies adlı 45’likleri sayesinde o yılın en flaş gruplarından biri olmayı becermişler, yeri yerinden oynatmışlardı. Sinner’ın iki büyük hiti Bodies ve Tear Away hala ortamlarda çaldığında heyecan yaratacak kıvamdalar. 2002’de kalp yetmezliği sonucu ölen, vokalist Dave Williams’ı kaybeden grup, klasik “Dave’de böyle olmasını isterdi” mantığını güderek yeni bir vokalle yola devam kararı almıştı. Çıkan ürün Desensitized, gerek o günlerde epey popüler olan, Soil, Black Label Society gibi grupların yakaladığı modern, kirli, güneyli rock sounduyla, gerekse kapaktaki Jesse Jane fotoğrafıyla epey ilgiye mazhar olmuştu. 2007 yılına geliyoruz ve görüyoruz ki grup yine vokalini değiştirmiş ve Soil’den ayrılan Ryan McCombs’u kadrosuna dahil etmiş. E haliyle bu habere sevindik tabi, çünkü McCombs vokal stili ve sesiyle bir hayli göze (ve kulağa) çarpan bir isimdi. Lakin çıkan sonuç; Full Circle, gerçekten sanki inişe geçen kariyerlerini iyice dibe vurdurmak için özenle uğraşılmış izlenimi veriyor. Ryan McCombs’un tüm özellikli vokal stili ortadan kalkmış ve ikinci sınıf bir Layne Staley(Alice In Chains) / Chad Kroeger (Nickelback) kopyası çıkmış ortaya. Besteler de “bunu daha önce dinlemiştim” hissini sürekli yaratacak kadar sıradan. Hele ticari bir hamle olduğu şüphe götürmez, Irak’taki Amerikan askerleri için yazılmış Soldiers, grubun yaratıcılık anlamında sıfırı tükettiğinin açık bir ispatı. Albümü, Billy Idol klasiği, kazanması banko at misali her bar programında grupların icra ederek alkış aldığı Rebel Yell coverı bile kurtaramıyor.
[3]

Monday, December 24, 2007

SEVENTH CALLING - Monuments [2007]

Seventh Calling
Monuments [2007]
Melissa Records

Melissa Records Hollanda’lı yepisyeni, bağımsız (hani indie dediklerinden) bir plak şirketi. Uzmanlık alanları klasik Amerikan heavy metali olarak tabir edebileceğimiz, köküne kadar safkan metal ihtiva eden gruplar. Bu yıl çıkarttıkları albümlerden biri Lance C. Lange ve Steve Handel adlı iki gitaristin ortak projesi Seventh Calling. Mevzu bahis iki isim albümdeki şarkıların tamamının bestelerinden sorumlu. 80’li yıllarda Amerikan piyasasına hakim olan soundun modernleştirilmiş bir versiyonu Monuments’de karşımıza çıkıyor. Judas Priest ve Iced Earth gibi isimleri de grubun genel havasını tanımlamaya çalışırken zikretmekte fayda var. Lakin albümde bir dizi sorunla karşı karşıyayız. Öncelikle vokalleri de üstlenmekte ısrarlı olan Lange/Handel ikilisi en kısa zamanda bu ısrarlarından vazgeçmeliler. Çünkü albümü baştan sona hiç sıkılmadan dinlemenizin önündeki en büyük engeli istemeden de olsa kendileri yaratmış durumdalar vokalleriyle. Bir de, her ne kadar tür, amaç ve niyet bakımından pek fazla gerek yokmuş gibi gelse de, minik bir tutam da olsa “özgünlük” taşıyan besteler, riffler ve düzenlemeler olmalıydı Monuments’de gibi geldi bendenize. İyi niyetli ama henüz kıvamını tutturamamış bir deneme olarak görmek gerekiyor sanırım Seventh Calling’in debut albümünü.
[6]

Wednesday, November 28, 2007

EVOCATION - Tales From The Tomb [2007]

Evocation
Tales From The Tomb [2007]
Cyclone Empire

90’ların başlarında İsveç’li bir death metal grubu olmak, kaydettiğiniz iki demoyla müthiş kritikler almak ama sonra işi bir albüme kadar götüremeden grubunuzu rafa kaldırmak...Ardından o mevzu bahis iki demonuz birileri tarafından tekrar basılması ve webzine, basılı dergi demeden tüm metal medyasından olağanüstü yorumlar almak...Gaza gelmek, ekibi tekrar toplamak, provalara başlamak, yeni şarkılar yazmak bununla da yetinmeyip gıcır gıcır bir albüm çıkartmak..İşte Evocation’ın hikayesi kısa ve öz olarak böyle. 2007 Nisan çıkışlı Tales From The Tales; Entombed, Dismember ve Amon Amarth (ilk birkaç albümleri diyelim) seven, death metalini stüdyo numaralarıyla pırıl pırıl hale getirilmemiş tercih eden, ne varsa bu İsveçli sarışınlarda(!) var diyen her dinleyiciyi mest edecek bir albüm.
[8]

Monday, November 26, 2007

1e5 #1 -- Nettlethrone

1e5 isimli yepisyeni blog atraksiyonunun ilk konugu (ya da kurbanı da diyebiliriz!) olarak çok yakında ilk albümleri raflarda yerini alacak olan Ankara'nın gözde "sert" grubu Nettlethrone'u seçtim. Grubun gitaristi Burak 5 soruma da gıkını çıkarmadan cevap verdi, teşekkürler kendisine..


1 Blueprint demosundan bu yana Nettlethrone saflarında neler olup bitti kısa bir güncelleme yapmanı istesem?
Demo çıkar çıkmaz ilk hedefimiz olabildiğince kişiyle temas kurup grubun adını gerekli yerlere yaymaktı. Bu amaçla birçok dergi/webzin/gruba demoyu yolladık ve özellikle yabancı basından bir hayli iyi notlar aldık. Tanıtım kısmı gerçekleştikten sonra sabit bir kadro kurararak canlı performansa ağırlık verdik. Bu süre zarfında Vader, Sick Terror, Machinemade God, Suicide, Self Torture, Dreamtone gibi birçok grupla aynı sahneyi paylaştık. 2006 yazı/2007 kışı albüm çalışmalarıyla geçti, 2007 Mart’ında da demoda olduğu gibi tekrar Midas’ın Kulaklığı Stüdyoları’na girerek ilk albümümüz “Dissonant Progression”ın kayıtlarına başladık. Yaklaşık 1 ayda kaydettiğimiz albümde Erkan Tatoğlu (Suicide) ve Mehmet Stevenson (Self Torture) da konuk vokal olarak bize eşlik ettiler.
2 Albümün Polonyalı bir şirketten çıkması söz konusuydu ama sanırım şu anda bu iş rafa kalktı. Bu konuda herhangi bir gelişme var mı?
Evet, Haziran ayında Empire Records’tan teklif aldık ve uzun bir görüşme süreci sonrası imza aşamasına gelmiştik. Albümün kaç adet basılacağından, sanat tasarımına, dağıtım noktalarına kadar tüm konular konuşulup anlaşmaya varılmıştı ve master cd’yi yollamak için şirketten ISRC adı verilen yasal kodları beklemeye başlamıştık. Fakat o noktada şirketle olan bağlantımız koptu, maillerimize ve telefonlarımıza yanıt alamadık ve 3 ay sonra “bu böyle gitmez” diyerek Empire konusunu kapattık. Anlaşma yapılmadığı için yasal bir bağlayıcılık da olmadığından bu işi de kendimiz yapalım dedik ve ufak çaplı da olsa Ghostwall Records’u kurduk. Albüm de kendi şirketimizden yayınlanacak.
3 Albümün prodüksiyonu ve kapak tasarımı konusunda senden bilgi almak isterim, epeyce uğraştığınız konular her ikisi de bildiğim kadarıyla.
Demoda yakaladığımız kayıt kalitesinden hayli memnunduk bu nedenle albümde de Erkan Tatoğlu ile çalışmayı seçtik. Kayıt döneminde her şeyi ince eleyip sık dokuduk bu yüzden tahmin ettiğimizden daha uzun bir süreç yaşadık, fakat istediğimiz daha Stockholm tabanlı ama modern bir sound hedefine ulaştık diyebilirim. Bizim için ortaya koyduğumuz ürün sadece müzikten ibaret değil, sözler ve görsellik de çok önemli. Bu yüzden sanat tasarımı konusunda kendini kanıtlamış kişilerle çalışmayı tercih ediyoruz. Empire ile görüştüğümüz dönemde albüm tasarımını Jacek Wisniewski (Grave, Malevolent Creation, Marduk) yapacaktı, fakat Jacek bir süre sonra bize metal gruplarıyla çalışmalarına ara vereceğini ve başka projelerle uğraşacağını belirtti. Bunun üzerine takip ettiğimiz, işlerini beğendiğimiz birkaç tasarımcıyla temasa geçtik ve Justin Bartlett ile çalışmaya karar verdik. Justin’in özellikle Intronaut ve Trap Them için yaptığı işleri çok seviyoruz bununla birlikte kendisi Gorgoroth, Aura Noir, Cadaver, SUNN0))) gibi birçok kalbur üstü grubun tasarımlarıyla iştigal etmekte. Şu an tasarımın %90’ı tamamlandı ve ortaya çıkan işten gerçekten çok memnunuz.
4 Nettlethrone dışında bir de seni Zor dergisi yazarlarından biri olarak da gayet iyi tanıyoruz. Merak ettiğim şey, eğer albümünüz Dissonant Progression’ın kritiğini sen yazmak zorunda kalsan, yazının son cümlesi nasıl olurdu?
ZOR’da asla olmayacak bir şeyi sormuşsun, yani dergide yazacak kimse olmasa bile kendi albümümün yorumumu ben yazmam, ama teorik olarak konuşursak sanırım son cümlem “90’lar başı Göteborg ve Stockholm gruplarını seviyorsanız gruba bir kulak verin” tarzı bir şey olurdu. Gayet de politik bir cevap verdim evet :)
5 Gilmore Girls desem bir de son soru olarak? :)
Postmodern pembe dizi sıfatını hak eden yegane yapım kanımca. Bu sezon Luke’un devre dışı kalması ve Chris’in tekrar anakonuya girmesinden bir hayli rahatsızım, ama gene de aksatmadan takip etmeye çalışıyorum. Ayrıca Lauren Graham kesinlikle insanüstü bir varlık, kendisini takdir ediyor, önünde saygıyla eğiliyorum..

nettlethrone linkleri:

Sunday, September 23, 2007

Video #1 : Amon Amarth - Runes To My Memory

HaBeR: Leverage için 2008'i bekleyin

Melodik rock ve metalin Avrupa'daki son kalesi rolünü üstlenen ve bu doğrultuda gayet başarılı işlere imza atan İtalyan Frontiers Records, Fin grup Leverage'yi renklerine bağladı. Melodik ve sert bir müziğe sahip grubun en büyük özelliği aynı zamanda ucundan kulağından progresif öğelerle de istişare etmeleri. 2006'da çıkan Tides albümleri epey hatırı sayılır tepkiler alan Fin 6'lı, aynı sene melodicrock.com sitesince yılın en iyi metal/progresif albümü ödülüne layık görülmüş.
Frontiers Records etiketiyle ilk albümlerini 2008 başında yayımlaması beklenen grup hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz: www.myspace.com/leverageband adresi tatmin edici sonuçlar verecektir efendim :)

SONIC REIGN - Raw Dark Pure [2007]



Sonic Reign
Raw Dark Pure[2007]
Metal Blade Records

1997 yılında Megiddo adıyla kurulan ve A Journey adlı demolarından sonra isimlerini Sonic Reign’e çeviren Alman grup 2006 yılında Raw Dark Pure albümünü kendi plak şirketleri, Sovereignity Productions’dan yayımladıklarında gayet iyi eleştriler almıştı. Anlaşılan albümü beğenip, grubu gözüne kestirenler arasında Metal Blade Avrupa şubesi de yer alıyormuş ki, Raw Dark Pure, Nisan ayında bir de Metal Blade etiketiyle tekrar piyasaya verildi. Sonic Reign’in müziğini tanımlamak için sanırız en uygun benzetme türün en önemli gruplarından birinin, Satyricon’un ismini zikrederek yapılabilir. (Satyricon’un Megiddo isimli bir EP’si olduğunu da hatırlatmakta fayda var). Satyr’in vokallerinin ve özellikle son 3 albümde ısrarla üzerine gittiği beste formlarının kulaklarını sıkça çınlatan bir müzikal yapısı var Sonic Reign’in. Özellikle de Fucked Up But Glorious ve Salt gibi şarkılarda bu benzerlik epey yoğun hissediliyor. Eğer bu benzerliği pozitif bir özellik olarak düşünebilirseniz, alabildiğine karanlık havası ve dozu gayet iyi ayarlanmış agresifliği ile Raw Dark Pure epey bir süre yanınızdan (ya da winamp playlist’inizden diyelim) eksik olmayacak bir albüm. Ama yok eğer “Satyricon varken ne işim olur benim benzerleriyle” derseniz o zaman Sonic Reign’e hiç bulaşmamakta fayda var.
[7]

sonic reign myspace sayfası

MIDDIAN - Age Eternal [2007]

Middian
Age Eternal [2007]
Metal Blade Records

23 Mart’ta piyasaya arz-ı endam eden ilk Middian albümü Age Eternal, Metal Blade’in son yıllarda neredeyse tamamı “genç” ve “core” ihtiva eden gruplardan oluşan kataloğuna epey aykırı bir yapıt. Amerikan usulü stoner/doom grupları arasında kendine has bir yeri olan YOB’un esas adamı Mike Scheidt’in yeni projesi Middian, hepsi de birbirinden uzun, deneysel ve içine girilmesi epey zor bir ruh haline sahip 5 şarkıyla karşımızda. Eğer mevzu bahis türün; üzerinize ölü toprağı serpilmiş hissinin baskın olduğu atmosferik ama bir o kadar da gürültülü müziklerin dinleyicisiyseniz, Neurosis’in tüm albümleri CD çalarınızın her zaman en yakınındaki mecralardaysa ve “ejdarhanın peşine düşmeye” niyetliyseniz Age Eternal’a kulak kabartmak sizin için bugünlerdeki olmazsa olmaz işlerin başında gelmeli.
[7]


middian myspace sayfası

Friday, September 14, 2007

INTIE #1 : "...Gene Simmons olmak isterdim."

Daha öncesi bendenizin yaptığı ve Rock Station dergisinde yayımlanmış olan Abbath (Immortal, I) röportajından bir bölümü bu sayfaya da dahil etmenin pek de fena bir fikir olmadığı hissine kapıldım :)




Immortal’a son verdiğini açıkladığın günden bu yana neler yaptığını merak ediyoruz ister istemez? Bömbers ile birkaç konsere çıktığını biliyoruz sadece..
Bömbers benim için arkadaşlarımla iyi vakit geçirmemi sağlayan bir hobiden öte bir şey değil. Immortal sonrası, herkes gibi ben de normal bir işte çalıştım bir süre. Bir arkadaşımın inşaat şirketinde ona yardımcı oldum. Kendime vakit ayırmak istemiştim Immortal’a ara verirken, mesela oğlumla zaman geçirmek gibi, biraz sakin bir hayat sürmek gibi..
Oğlun kaç yaşında sorabilir miyim?
12
Neler yapıyor peki, senin müziğin ilgi duyuyor mu mesela?

Epey aktif bir oğlum var sanırım (gülüyor) yeni uğraşı dağ bisikletleri. Iron Maiden’a deli oluyor. Geçen sene onu Oslo’da bir Maiden konserine götürdüm. En sevdiği şarkı Trooper’ı çalmaya başladıklarında çılgına döndü!!

Peki esas soruma geçeyim hemen, emeklilik berbat bir şey mi?
Aslında ben emeklilik dememeye çalışıyorum bu verdiğim araya, kendim için bir mola verdim diyelim. Ama sorunun cevabı evet emeklilik berbat, boktan bir şey. (gülüyor) Ozzy Osbourne’un “Ememklilik Berbatmış” adında bir turnesi vardı.. Emekli olmalıydı ama olmamıştı o ayrı bir konu tabi. Son yıllarda yaptığım en akıllıca şeyin bu molayı vermek olduğunu düşünüyorum. Hayatım yanlış bir yöne doğru gidiyordu ve buna son vermem lazımdı. Ama şimdi çok daha güçlü geri geliyorum. Immortal çok daha güçlü geri dönüyor.
Between Two Worlds’den de anlaşıldığı üzere evet gayet güçlü bir geri dönüş yapıyorsun. I’ı kurmaya tam olarak ne zaman karar verdin?
En başta ortada bir grup fikri yoktu aslında. Ta ki Ice Dale ile irtibata geçene kadar. Ice şarkılar ön prodüksiyonlarında bana epey yardımcı oldu. Şarkıların ne halde olduklarını anlamamı sağladı. Çünkü bir prova odasına girip çalışılmış şarkılar değğlid elimdekiler, sadece kendi başıma yazdığım şeylerdi ve açıkçası en başta bu şarkıları bir grupla kaydetmeye de niyetim pek yoktu. Bir süre sonra Armagedda ile tekrar beğlantıya geçtim. Şarkılar ilgisini çekti ve projeye dahil olmak istedi. Zaten Ice Dale ile Armagedda bildiğiniz gibi Audrey Horne’da beraber çalıyorlar. Her ikisi de şarkılarla bu kadar çok haşır neşir olunca, kendime sanırım artık olayı bir gruba dönüştürme vakti geldi dedim. Herkesin katılımıyla, şarkılara kendilerinden bir parça katabilmelerine imkan veren bir stüdyo dönemi geçirme fikri aklıma daha fazla yattı. Quorthon (Bathory) gibi stüdyoya girip herşeyi tek başıma kaydetmek istemediğimin farkına vardım. I’ı oluşturan müzisyenlerin müziğe katacakları kendilerine has özelliklerin tadını çıkarmak istedim biraz da. Mesela Armagedda’nın eski usül heavy metal davul stilini ve Ice Dale’in müthiş sololarını duymak istedim bestelerimde. TC King’in şarkıya dahil ettiği akıl almaz detayları kaçırmak istemedim. Ve bu kadar zaman sonra tekrar bir grup olma hissini tekrar yakalamak benim için de gayet eğlenceli oldu.

Peki herkesin kafasındaki bir diğer soru da “reunion” konserlerin sırf biraz daha fazla para kazanmak için yapılıp yapılmadığı?

Haha, tabi ki işin içinde bir miktar para var. Ama vermek istediğimiz konserleri hazırlayabilmek için çok fazla insan çalıştırmamız gerekiyor. Planlarımız herkesin ağzını açık bırakacak bir şov hazırlamak. Yani sadece sahneye çıkıp çalmayacağınız. Böylesi büyük ölcekli bir şov için de malum epey bir para gerekiyor. Immortal için yeni bir dönem başlıyor. Artık eğer tam istediğimiz gibi konserler veremezsek hiç konser vermeyiz gibi bir mantıkla yaklaşıyoruz. Eğer konserlerden para kazanabiliyorsak, açıkçası bunu zaten hakettiğimizi düşünüyorum! Bunca yıldır tüm gücümle yaptığım bu işten şimdiye kadar zengin olmadım bundan sonra da olacağımı sanmıyorum. Eğer hayatımın sonuna kadar müziğe devam etmeye yetecek miktarlarda para kazanabiliyorsam Immortal’la, bu bana yeter. Ara verdiğimde çalıştığım inşaat işleriyle tekrar muhatap olmak istemiyorum. Sevdiğim işi yaparken üstüne bir de iyi para kazanacaksam bundan daha iyi ne olabilir ki? Neyse bu kadar para muhabbeti yeter! (gülüyor)

Senin büyük bir Bathory, Venom,Morbid Angel ve tabi ki Motörhead hayranı olduğunu biliyoruz..
Ve Manowar’ın ilk dönemlerinin...

Başka kimler Abbath’ın müziğinde ilham verici etkiye sahip merak ediyoruz?
Kiss’in ilk dönemleri. Kiss benim 6-7 yaşımdayken keşfettiğim ilk grup. Destroyer albümü benim için çok önemli bir yere sahiptir. O zamanlar tüm arkadaşlarım büyüyünce ya polis ya pilot falan olmak isterdi, bense Gene Simmons olmak isterdim. (kahkaha atıyor!) 83-84 yıllarına kadar Kiss dinleyerek büyüdüm sonra daha sert müzikleri keşfetmeye başladım. WASP ve Motörhead’i mesela. Sonra da Iron Maiden çıktı tabi karşıma. Slayer ve Metallica’da bu dönemlerde aklımı başımdan almıştı. Ama tüm isimlerin yanında Kiss’in değeri çok farklı benim için. Hatta Between Two Worlds’deki Storm I Ride’ın riff’i Kiss’in Ladies In Waiting’inden ilham alarak bulduğum bir riff.

KISA KISA #5 : Funny Money

FUNNY MONEY
Doğum yeri: Maryland, ABD
Doğum tarihi: 1997
Kim Kimdir: Steve Whiteman(vokal), Rob Galpin(gitar), Mark Schenker(bas), Jimmy Chalfant(davul)
Hangi albümü dinlemeli: Stick It! (Fizz Donkey Records, 2006)
Hangi şarkıyı download etmeli: Hot On Your Heels veya By The Balls
Tam senlik: Los Angeles çıkışlı, 80’lere dair tüm hard rock gruplarını dinliyorsan.

80’li yılların hakkı yenmiş gruplarından Kix’in dağılması ardından vokalist Steve Whiteman tarafından kurulan Funny Money bu seferki konugumuz. Nirvana öncesi Amerikan Hard Rock piyasasının en önemli prodüktörleri Beau Hill ile kaydettikleri 2006 albümleri Stick It!, grubun 1997’den beri yaptığı belki de en güçlü ve en genel geçer müzikal trendlere meydan okuyan çalışma. Eğlenceli, party-non-stop halet-i ruhiyesinde şarkılar yapmakta üstüne pek az insan tanıma şansına sahip olduğumuz Steve Whiteman’in sesi ve müziği, bugünlerde tekrar, özellikle de kuzey Avrupalı genç müzisyenler vesilesiyle, popüler hale gelen permalı saçlı rengarenk rock’n roll’u seven herkesi mutlu ve mesut edecek cinsten.


Monday, August 20, 2007

ALLHELLUJA - Pain Is The Game [2006]



Allhelluja
Pain Is The Game [2006]
Scarlet Records

Danimarka’lı Hatesphere’in vokalisti Jacob Bredahl’in grubu Allhelluja, ikinci albümü Pain Is The Game’i Eylül ayında yayımladı lakin dergimiz sayfalarında kendilerine yer vermemiz gördüğünüz üzere epey bir zaman aldı. Geç ve de güç olsa da albüm hakkında birkaç kelam etme şansımız oldu neyse ki diyerek esas konumuza geçelim. Öncelikle eğer death metal ve rock’n roll melezi müzikleri seviyorsanız (bkz. Entombed) (bkz. President Evil) bu albümü gördüğünüz yerde edinmelisiniz demeliyim. Kirli, çürük ve sert bir sound, müthiş bir albüm kapağı ve “Superhero Motherf**ker Superman” gibi mizah yüklü(!) şarkı isimleri ilk göze (ve kulağa) çarpan özellikler Pain Is The Game’de. Avrupa metal basınından tam destek alan grubun albümü, kısır yaratıcılık çırpınışlarıyla daha da derine batan metal piyasasında kafasını suyun üstünde tutmayı başarabilmiş bir çalışma olarak değerlendirmek mantıklı olacak. Denemekte fayda var efendim..
[8]

INTO ETERNITY - Scattering Of Ashes [2006]

Into Eternity
Scattering Of Ashes [2006]
Century Media

Bir önceki albümleri “Buried In Oblivion” ile akılları başlardan alma maharetini gösteren Kanadalı grup Into Eternity, yeni albümünü sonbaharla beraber yayınladı. Dergimizin en göze batan ilk 20 albüm listesine de dahil etmekten çekinmediğimiz albüm yine standartların epey üstünde bir müzikal yapı ve işçilik taşıyor. Progresif ekstrem müzik olarak tanımlama isteyeceğim (ve tanımlayacağım) tür dahilinde müzik yapan grubun, geçen ay yine bendeniz tarafından kritiği yazılan Mercenary ile epey fazla ortak noktası olduğunu da belirtmeden geçmek istemem. Farkları daha teknik bir güzergah izlemeleri. Hatta bu “teknik olma” takıntıları sanki yeni albüm Scattering... ‘in de bir miktar kuyusunu kazmış gibi geliyor. Fazlasıyla dolu, şaşırtıcı, farklı türleri bir araya getirmeye yeminli ve “teknik” bir müzik yapma niyetine sahip grup, bu yeni albümle sanki işin özü olan “ruh” kısmını, bazı “teknik” sebeplerden dolayı ikinci plana atmış gibi geldi bana. Bu durumda da fazlasıyla mekanik bir müzikal yapıya sahip bir albüm ortaya çıkmış. Her ne kadar dünya çapında neredeyse tüm dergi ve webzine’lerden yüksek notlar alan albüm, meraklıları için bulunmaz bir nimet olsa da, bahsettiğim “teknik arıza” yüzünden bir başyapıt olabilecekken fırsatı fena halde kaçırmış bir albüm Scattering Of Ashes.
[6]

Sunday, August 5, 2007

HaBeR: Anthrax yine vokalist arıyor

Corey Taylor, Anthrax'ın yakında kaydedilmesi planlanan yeni albümünde vokal yapmayacak. Taylor'ın yoğun programı yüzünden Anthrax yeni albümlerinde vokal yapacak yeni bir isim aramaya tekrar başlamış.
Bu yeni isim kim olacak henüz belli değil ama bendenizin "oy"u John Bush'un gruba geri dönmesine. 1992-2005 arası yayımlanan Anthrax albümlerinde vokal yapan Bush, hatırlayacağınız üzere Armored Saint'ten Joey Belladonna'nın yerini doldurmak üzere Anthrax'a geçmişti.

Wednesday, August 1, 2007

HaBeR: As I Lay Dying yeni albüm yolda


Killswitch Engage'in "deli" gitaristi Adam D. ve vokalist Tim Lambesis tarafından kayda alınan yeni As I Lay Dying albümü An Ocean Between Us 27 Ağustos'ta Avrupa'da piyasaya çıkıyor.

Grubun plak şirketi Metal Blade internet sitesinden albümden Within Destruction adlı bir şarkıyı dinleme ve AILD hediyeleri kazanma şansı sunuyor bizlere.
bir göz atmak için tıklayın
grubun myspace sayfası için: myspace.com/asilaydying

IGNITE - Our Darkest Days [2006]

Ignite
Our Darkest Days [2006]
Century Media

Her ne kadar bu satırların yazarı Ignite’ın farkına bu yaz varmış olsa da grup 1995’den bu yana müzik yapıyor. İlk iki albümleriyle Avrupa’da epey tanınan grup, 2000 yılından bu yana suskundu. Yeni bir plak şirketi (Amerika için Abacus Rec. ,Avrupa için CM) ve Motörhead, Social Distortion gibi isimlere prodüksiyonlar yapan Cameron Webb desteğiyle(ve de sanırım gazıyla) Our Darkest Days’i kaydeden grup açıkçası bu yılın en heyecan verici albümlerinden birini yaratmayı başarmış. Grubu dinler dinlemez ilk kulağınaza çarpacak şey vokalleri üstlenen Macar asıllı Zoli Teglas’ın ses rengi ve tarzı. Offspring’den Dexter Holland’ı bazı anlardaysa SOAD’dan Serj Tankian’ı ve hatta Scorpions’ın Klaus Meine’sini hatırlatan bir ses rengine sahip Zoli. Sesinin geniş spektrumunu oldschool hardcore’un gırtlak numaralarına ve Bad Religion-vari Punk vokallerine rahatlıkla uyarlayabilen vokalist, başta Bleeding, Poverty For All ve Slowdown gibi şarkılar olmak üzere albüm boyu sizi (ve kulaklarınızı) kendine esir ediyor- ki bu esarete gönüllü olmamak pek de elde değil gibi. Grubun bir önceki albümünde de yer alan, U2’nun vokalistleri Bono’nun yan uğraşı haline henüz gelmediği günlerinden yadigar, -politik rock şarkısı nasıl yazılmalı- dersi veren Sunday Bloody Sunday coverı Ignite’ın ne kadar sağlam icracılar/müzisyenler olduklarının da kanıtı. Politik şarkı sözleri bakımından Ignite’ın da bu arada hakkını yememek gerek. Her türlü “sözde” özgürlükçü ama içten içe baskıcı ve totaliter rejime karşı duran, neredeyse Rage Against The Machine hatılatacak kadar slogan olmaya yatkın şarkı sözleri, ne dediğini gayet iyi bilen bir grup olduklarını ve “karşı-duruş” larını açıkça ortaya koyuyor. 11 punk/hardcore marşı, bir akustik ballad ve bir de coverı barındıran albüm kapınışı sürpriz bir “bonus” ile yapıyor. Bu yazıyı okuduktan sonra bu albümü edinip bir de bu satırların yazarı kadar zevk alırsanız, size hemen bir de önceki albümleri A Place Called Home’u tavsiye etmekten kendimi alamayacağım.
[9]

MERCENARY - The Hours That Remain [2006]

Mercenary
The Hours That Remain [2006]
Century Media

Bir önceki albümleri “11 Dreams” ile Rock Station ekibinin favori gruplarından biri haline gelen Danimarkalı Mercenary, hatırlarsanız, finansal sorunlar nedeniyle ertelenip yabancı gruplar olmadan gerçekleştirmek zorunda kaldığımız RSF 8’in konuklarından da biri olacaktı. Grup, “11 Dreams” ile tutturduğu sert, progresif,çok katmanlı ve güçlü müziklerine, yeni albüm “The Hours That Remain” ile kaldıkları yerden devam ediyor. Tek farkla, agresif vokalleri de üstlenen bas gitaristleri Kral’ın eksikliğiyle. Onun yokluğunda vokaller bakımından daha da melodikleşen grup, dinleyicilerini fazla da şaşırmamak için olsa gerek Heaven Shall Burn’den Marcus Bischoff’u ve Soilwork’ün Bjorn “Speed” Strid’ini konuk etmiş yeni albümde. Hatesphere’den Jacob Hansen’in açıkçası mükemmel demekten çekinilmeyecek prodüksiyonu ve Travis Smith’in kapak tasarımıyla yeni Mercenary albümü, bu yılın sonunda yapılacak “yılın albümleri” değerlendirmelerinde ilk onda kendine rahatlıkla yer bulabilecek kadar iyi. Üzerinde fazla söz etmek yerine en kısa zamanda albümü edinip tadına varmanızı tavsiye ederek, çekiliyorum huzurlarınızdan.
[8]